allaha şikayet ettim

ALLAH’A ŞİKAYET ETTİM

Bendeniz elim kalem tuttu tutalı kendimce yazar çizerim.

Şiire düşkünlüğüm vardır.

Hâlâ pek beceremesem de iki kelimeyi bazen bir araya getirebildiğim olur.

Ancak Bilge Adam Abi’den ve babamdan bu yönde teşvik görmeme rağmen yatılı okuduğum dönemlerde, kaldığım kurumdaki hocalarımın cahilane baskıları altında o kadar çok ezilirdim ki her yazdığım şiirden sonra neredeyse bir tesbih namazı kılmak ister, Rabbimden beni affetmesini dilerdim.

Gizli saklı okur, gizli saklı yazardım.

Şaka değil gerçek bunlar.

Neden?

Çünkü şiirle meşgul olmanın fuzulî işler olduğu dikte edilirdi zihinlerimize.

Edebiyatla uğraşanlara, resime, sanata, musikiye meyli olanlara pek iyi gözle bakılmazdı.

Vaktaki “Hz Ebu Bekir Divanını” gördüm.

Fikir dünyam değişti.

Ne zamanki Hz Ömer’in bir şair ve söz ustası olduğunu öğrendim, bende inşa edilmeye çalışılan köhne fikirleri yerle bir ettim.

Sultan Fatih’in kendi portresi için Bellini’yi İstanbul’a davet etmesi düşünce dünyamda devrimler yaptı.

Hattat Hamdullah’a hokka tutan Bayezidi Veli’ye ruhuma nakşettiği vavdan ötürü minnettar kaldım.

Sarayda piyano dinleyen Abdülhamid Han’a önce hayret ettim, sonra hayran oldum.

Farabi’nin din, felsefe ve yıldızlara uzanan yolda notalarla olan münasebetini keşfettiğimde sanata ve sanatkâra olan ihtiramımdan utanmayı bıraktım.

Ahşaba ruhunu kazıyan Nakşibendiyle ve kuma hayat verip ateşte güller açtıran çinici Emir Kilalle tanışınca şöyle derin bir nefes aldım.

Her şeyden öte kainatın yaratıcısı olan Rabbimizin akılları acze düşüren yüce bir sanatkar olduğunu farkettiğimde bize sanatı kötüleyenlere, bizi sanattan uzak tutmak isteyenlere sırtımı döndüm.

Cehalet ne kötü bir illet!

Elinde nesiller hebâ olup gidiyor da, cehalet bu heba oluşu bir meziyet zannediyor.

Kıymetli dostlarım.

Öğretmenler, hocalar, mürşitler!

Evlatlarınızı ahlaklı birer sanat sever olarak yetiştirin lütfen.

Müslüman olsunlar.

Dinlerini iyi bilsinler.

Ahlaklı dindarlara dönüşsünler.

Dindarlıklarını sanatşinaslıkla süslesinler.

Bu mümkün.

Dün de mümkündü, bugün de mümkün.

Hangi mesleği tercih ederse etsinler sanatın bir veya daha çok nevine meyilli olsunlar.

Söylemeseler bile dinlesinler.

Yazmasalar dahi bırakın okusunlar.

Çizmeseler de destek verin temâşâ etsinler.

Sanatla, edebiyatla alakadar elit gençler olsunlar.

Zevk sahibi, incelik sahibi olsunlar.

Ki koca bir İslam Medeniyeti’nin bizlere kadar nasıl geldiğini kolaylıkla anlayabilsinler.

Ki o koca medeniyetin hangi temel taşlarından başlanarak adım adım çökertildiğini öğrensinler.

Bir medeniyetin sadece harflerden, hareke ve hareketlerden oluşmadığını, seslerden, seslenişlerden, renklerden, desenlerden, kokulardan, tatlardan, fikirlerden, duygulardan, nağmelerden husule geldiğini bilsinler.

Ve bütün bunların hiç birisinin ihmale gelmez değerler olduğunun şuurunda olsunlar.

Resmî ya da gayriresmi ideolojilerin, sığ oluşumların, dar bakışlı toplulukların elinde esir olmasınlar.

Bilmem anlatabildim mi?

Teşekkür ederim.

Burada sözün sonuna gelirken şunun da bilincindeyim.

Benzer tecrübe ve hissiyattaki dostlarım benim bu sözlerimi pekâlâ anlarlar ve katılırlar biliyorum.

Ancak biliyor musunuz benim bu fikirlerimden dolayı “yoldan çıktığımı hatta dinden çıktığımı” söyleyenler bile olacak.

Kimler mi?

Boş verin.

Ama aklıma gelen şu iki cümleyi de yazmadan kapatmayayım.

Henüz 13 yaşımda, “talebenin şiirle ne işi olur deyip” şiir defterimi elimden alıp yakanlara gelsin.

“Beyler, ben şiir yazmayı hiç bırakmadım ve sizi çocuk yaşımdayken Allah’a şikayet ettim!”

Hayırlı Cumalar efendim.

Kardeşiniz Ahmet Kemal Öncü/İstanbul/Mauritius/Afrika

www.ahmetkemaloncu.com

Foto: Gülbahar Omay Öncü
Yer: Sivas, Gök Medrese.

Hakkında Ahmet Kemal Öncü

Kısaca kim miyim? Yaratılmış herkes gibi bir KERVANCI; kendi yükünü taşıyan!

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir