Size de olur mu bilmiyorum.
Bazen çıkıp bir gün boyu sokaklarda tek başıma yürümek gelir içimden.
Yürümek, gezmek, hiç bir kimseyle konuşmadan tarihin ve çocukluk yıllarımın kucağında dolaşmak gelir.
Kitapçılara uğrar, o dükkan senin bu kaldırım benim yürürüm. Yorulunca da bir cadde üstü kafesinde oturup insanları seyretmek isterim.
Ve tabiki bu hal içre kaç saat geçtiğini bilmeksizin düşünmek, düşünmek, düşünmek.
Evvelce cümbür cemaat işleri pek severdim.
Cümbür cemaat seyahat etmeyi, cümbür cemaat iş yapmayı, bir şeyleri başarmayı çok severdim.
Şimdilerde artık Afrika’nın sizi ilahiler ve danslarla karşılamaları müstesna çok sesliliği kafam götürmez oldu.
Hayat fazlasıyla gürültülü patırtılı.
Umreye bile kimsesiz gitmeği istiyorum.
Eşim ve ben, o kadar.
Gitmeliyiz.
Tek başımıza Harem’in mermer zemininde kaybolmalıyız.
Hangi sütunun altında Rabbin’le baş başa kaldığını kimseler bilmemeli.
Medine’de Rasülünün evine sığınıp kâlp deryasının derinliklerinde gezmelere çıkmak istediğinden bir Allah’ın kulunun haberi olmamalı.
Yaşam böyle bir şey demekki. Zaman sizi bu noktaya getiriyor ister istemez.
Hayat ve öğrendikleriniz perde perde aşamalardan geçiriyor.
Hazreti Ali’ye atıfla “öğrendikçe yalnızlaşırsın şu Dünya’da” derler.
Sanırım bu söz doğru.
Bildikçe ve bir şeyler öğrendikçe yalnızlaşıyor insan.
İnsanoğlunu gördükçe, dünyada olup bitenleri anladıkça bilge bir tavırla içine kapanıyor.
Ne kadar sosyal, ne kadar aktif görünsen de aslında içe dönük yolculukların artıyor gün be gün ve zamanın çarkları dönüyor.
Daha az güler, daha derin ve anlamlı bakar oluyorsun.
İç çekmelerin çoğalıyor.
Kitapları ve hayatı okudukça gözlerindeki nem artıyor.
Ufkun, denizin, dağların, çöllerin, yolların anlamı farklılaşıyor.
Saniye saniye kimsesizleşiyorsun.
Bugünlerde moda değil ama bizim gençliğimizin meşhur şarkılarındandı; “masum değiliz, hiç birimiz..”
Radyolarda terennüm edilirdi de o çağlarda o sözlerin mahiyetini anlamazdık. Kulağımız sadece melodiyi takip etmeğe elverişliydi.
Şarkı deyip geçmeyin, ne büyük laflar etmiş yazan bir düşünün.
Masum değiliz hiç birimiz!
Neyseki bugün biraz biraz idrak eder olduk tecrübelerin taa bağrından kopup gelen lafları.
Evet insan büyüdükçe insanoğlunun hiçte masum olmadığını fark ediyor.
Hep bir kötü yanımız olduğunu anlıyor.
Zaman zaman fikrimi meşgul eder bu çokluklar içindeki tekliğimiz, heplikler içindeki hiçliğimiz.
Ey Ahmet! Yalnızız her şeye rağmen ve masum değiliz tüm iyi hasletlerimizle birlikte. Bu gidiş nereye? Derim.
Kendi aklımın yettiğince bu halimizle ilgili çıkarımlar yapmaya çalışırım.
Bu halin insanı ya isyana, başkaldırıya sürüklediğini, ya pes ettirip boş vermişliğe bıraktığını, ya da çaresizliği damarlarında hissettirip kendinden kaçarak Allah’a sığındırdığını tefekkür ederim.
Ve yıllar birer ikişer geride kaldıkça yalnızlaşan, çareleri Rabbinin kapısında bulan yalnız insanları daha çok severim.
Kardeşiniz Ahmet Kemal Öncü/İstanbul/Mauritius/Africa
Ve yalnızlık, anahtarın yerini bilmene rağmen kapıyı kilitli tutmandır..
Canım gardaşım bu yazı sanki benim kalbimin derinliklerinden çıkıp da sizin kaleminizde hayat bulmuş . Üniversite yıllarını hatırladım çektiğim fikir sancılarını hatırlattınız bana çok duygulandım çok eline yüreğine sağlık
İnsan yaşlandıkça çocuk gibi oluyor.
Gürültü ve kalabalık ortamlardan rahatsız oluyor. Aynı küçük bir çocuk gibi.
Sıfır noktasından başlayan bir hayat, zirveye çıktıktan sonra tekrar sıfır noktasına yaklaşan bir hayat serüveni.
Sıfır, değeri HİÇ olan bir rakam.
İnsan aslında HİÇ olduğunu anladığı zaman, zamanı gelmiş demektir!
Koskocaman bir hayat sıfır ise, o zaman onun yanına bir tane 1 lazım. O bir tane 1, yanında sıfır olduğunda değer kazanır, artar.
Ne mutlu değer kazandıran bir HİÇ olabilene.
Ahmet Bey, Afrika ya Kurani Kerim göndermek istiyoruz. Bu konuda bize yardımcı olabilir misiniz ?